sadece {s} | ausschließlich {adj} |
|
sadece {s} | bloß {adj} |
|
sadece {adv} | eigens {adv} |
|
sadece {adv} | einfach {adv} |
|
sadece {s} | lauter {adj} |
|
sadece {s} | lediglich {adj} |
|
sadece {adv} | nur {adv} |
|
sadece {allg} | nur noch {allg} |
|
sadece {a} | pur {a} |
|
sadece {adv} | schon {adv} |
|
sadece "es" öznesi ile kullanabilen fiil {i}
[dilb] | das Impersonale {n} |
|
sadece ana veya baba bir kardeşler {allg} | halbbürtige Geschwister {allg} |
|
sadece ana veya baba bir olan kızkardeş {i} | die Halbschwester {f} |
|
sadece ana veya babası bir olan {s} | halbbürtig {adj} |
|
sadece bazı bölgelerde {adv} | strichweise {adv} |
|
sadece belirli bir mal satan dükkan {i} | das Fachgeschäft {n} |
|
sadece bir hastalığa karşı etkili ilaç {i}
[hek] | das Spezifikum {n} |
|
sadece birinci satırının bulunması {i} | der Schusterjunge {m} |
|
sadece bu seferlik {allg} | nur für dies Mal {allg} |
|
sadece çene kısmında bırakılan sakal {i} | der Kinnbart {m} |
|
sadece elde yıkanması gereken çamaşır {i} | die Handwäsche {f} |
|
sadece formalite {allg} | reine Formsache {allg} |
|
sadece geçim sağlayabilmek amacıyla yapılan öğrenim {i} | das Brotstudium {n} |
|
sadece görünüşte olan {s} | formell {adj} |
|
sadece hasta istedi diye verilen ama aslında fiziksel etkisi olmayan sadece psikolojik olarak hastaya iyi gelen ilaç {i}
[hek] | das Placebo {n} |
|
sadece kendi ihtiyaçlarını karşılamak için çiftçilik {allg} | Ackerbau nur für den Eigenbedarf {allg} |
|
sadece kendi kullanımı için {i} | der Hausgebrauch {m} |
|
sadece kendini düşünen {s} | ichbezogen {adj} |
|
sadece kendini düşünme {i} | die Ichbezogenheit {f} |
|
sadece kendini düşünme {i} | die Ichsucht {f} |
|
sadece kıskançlıktan {allg} | aus lauter Neid {allg} |
|
sadece konutların bulunduğu semt {i} | das Wohnviertel {n} |
|
sadece kuş sütü eksik {s} | lukullisch {adj} |
|
sadece mikroskop yardımı ile görülebilen {s} | mikroskopisch {adj} |
|
sadece müzik aletleriyle çalınan müzik {allg} | instrumentale Musik {allg} |
|
sadece o yörede yetişen {s} | einheimisch {adj} |
|
sadece odada duyulacak sesli {i} | die Zimmerlautstärke {f} |
|
sadece ona özgü {s} | ureigen {adj} |
|
sadece sen {allg} | nur du {allg} |
|
sadece sen ve ben {allg} | nur du und ich {allg} |
|
sadece yapıştırılmış {s} | broschiert {adj} |
|
sadece yükseklik ve genişlik belirten {s}
[fiz] | zweidimensional {adj} |
|
diğerlerinden ayrı olarak sadece biriyle yapılan barış anlaşması {i} | der Separatfriede {m} |
|
o sadece kendi çıkarını düşünür {allg} | er ist auf sein Gewinn fixiert {allg} |
|
sadece "es" öznesi ile kullanabilen fiil {i}
[dilb] | das Impersonale {n} |
|
sadece ana veya baba bir kardeşler {allg} | halbbürtige Geschwister {allg} |
|
sadece ana veya baba bir olan kızkardeş {i} | die Halbschwester {f} |
|
sadece ana veya babası bir olan {s} | halbbürtig {adj} |
|
sadece bazı bölgelerde {adv} | strichweise {adv} |
|
sadece belirli bir mal satan dükkan {i} | das Fachgeschäft {n} |
|
sadece bir hastalığa karşı etkili ilaç {i}
[hek] | das Spezifikum {n} |
|
sadece birinci satırının bulunması {i} | der Schusterjunge {m} |
|
sadece bu seferlik {allg} | nur für dies Mal {allg} |
|
sadece çene kısmında bırakılan sakal {i} | der Kinnbart {m} |
|
sadece elde yıkanması gereken çamaşır {i} | die Handwäsche {f} |
|
sadece formalite {allg} | reine Formsache {allg} |
|
sadece geçim sağlayabilmek amacıyla yapılan öğrenim {i} | das Brotstudium {n} |
|
sadece görünüşte olan {s} | formell {adj} |
|
sadece hasta istedi diye verilen ama aslında fiziksel etkisi olmayan sadece psikolojik olarak hastaya iyi gelen ilaç {i}
[hek] | das Placebo {n} |
|
sadece kendi ihtiyaçlarını karşılamak için çiftçilik {allg} | Ackerbau nur für den Eigenbedarf {allg} |
|
sadece kendi kullanımı için {i} | der Hausgebrauch {m} |
|
sadece kendini düşünen {s} | ichbezogen {adj} |
|
sadece kendini düşünme {i} | die Ichsucht {f} |
|
sadece kendini düşünme {i} | die Ichbezogenheit {f} |
|
sadece kıskançlıktan {allg} | aus lauter Neid {allg} |
|
sadece konutların bulunduğu semt {i} | das Wohnviertel {n} |
|
sadece kuş sütü eksik {s} | lukullisch {adj} |
|
sadece mikroskop yardımı ile görülebilen {s} | mikroskopisch {adj} |
|
sadece müzik aletleriyle çalınan müzik {allg} | instrumentale Musik {allg} |
|
sadece o yörede yetişen {s} | einheimisch {adj} |
|
sadece odada duyulacak sesli {i} | die Zimmerlautstärke {f} |
|
sadece ona özgü {s} | ureigen {adj} |
|
sadece sen {allg} | nur du {allg} |
|
sadece sen ve ben {allg} | nur du und ich {allg} |
|
sadece yapıştırılmış {s} | broschiert {adj} |
|
sadece yükseklik ve genişlik belirten {s}
[fiz] | zweidimensional {adj} |
|
yönetime değil de sadece kara ortak kişi {allg} | stiller Gesellschafter {allg} |
|