DeutschTürkisch 
Direkte Treffer
das Sein {n} bulunma {i}
sein {itr} bulunmak {itr}
sein {itr} etmek {itr}
das Sein {n} gerçeklik {i}
das Sein {n} hayat {i}
das Sein {n} mevcudiyet {i}
das Sein {n} olma {i}
sein {itr} olmak {itr}
sein {adj} [Sprachw]onun {s}
sein {itr} tutmak {itr}
sein {itr} var olmak {itr}
das Sein {n} varoluş {i}
sein {itr} yapmak {itr}
sein Alibi nachweisen {allg} [Jur.]suçun işlendiği anda suç yerinde olmadığını ispat etmek {allg}
sein äußerstes tun {v} elinden geleni yapmak {fi}
sein äußerstes tun {v} gücü yettiğince yapmak {fi}
sein Beileid aussprechen {v} başsağlığı dilemek {fi}
sein Beileid aussprechen {v} taziyetlerini bildirmek {fi}
sein Beileid bekunden {v} taziyede bulunmak {fi}
sein Bestes tun {allg} elinden gelenin en iyisini yapmak {allg}
das sein blaues Wunder erleben {n} [Rel.]ayet {i}
das sein blaues Wunder erleben {n} harika {i}
das sein blaues Wunder erleben {n} hayal kırıklığına uğramak {i}
das sein blaues Wunder erleben {n} hayret {i}
das sein blaues Wunder erleben {n} hilkat garibesi {i}
das sein blaues Wunder erleben {n} keramet {i}
das sein blaues Wunder erleben {n} mucize {i}
das sein blaues Wunder erleben {n} olağanüstü şey {i}
die sein blaues Wunder erleben {f} şaşkınlık {i}
das sein blaues Wunder erleben {n} tansık {i}
sein Brot verdienen {allg} ekmeğini kazanmak {allg}
sein Brot verdienen {allg} geçimini temin etmek {allg}
sein Bündel schnüren {allg} pılısını pırtısını toplayıp gitmek {allg}
sein eigener Herr sein {v} ekonomik bağımsızlık {fi}
sein eigener Herr sein {v} kendi kendinin efendisi olmak {fi}
sein eigenes Grab graben {allg} kendi mezarını kendi elleriyle kazmak {allg}
sein eigenes Grab schaufeln {allg} kendi ölümünü kendi eliyle hazırlamak {allg}
sein eigenes Grab schaufeln {allg} kendi sonunu kendi hazırlamak {allg}
sein Fortkommen haben {allg} geçimini temin etmek {allg}
sein ganzes Hab und Gut opfern {allg} varını yoğunu feda etmek {allg}
sein Gebet verrichten {allg} dua etmek {allg}
sein Geld auf die Straße werfen {allg} parasını sokağa atmak {allg}
sein Geld nicht wert sein {allg} verilen paraya değmemek {allg}
sein Geld vertrinken {allg} parasını içkiye vermek {allg}
sein Geld zum Fenster hinaus werfen {allg} parasını sokağa atmak {allg}
sein Geschäft verrichten {v} aptes etmek {fi}
sein Geschäft verrichten {v} kaka yapmak {fi}
sein Geschäft verrichten {v} kakasını yapmak {fi}
sein Geschäft verstehen {allg} işini çok iyi yapmak {allg}
sein Geschäft verstehen {allg} işinin erbabı olmak {allg}
sein Geschäftchen verrichten {allg} kakasını yapmak {allg}
sein Glied nicht rühren können {allg} kımıldayamamak {allg}
sein Glück versuchen {allg} şansını denemek {allg}
sein Glück woanders suchen {allg} başını alıp gitmek {allg}
sein Heil in der Flucht suchen {allg} çareyi kaçmakta bulmak {allg}
sein Heil versuchen {allg} şansını denemek {allg}
sein Herz ausschütten {allg} birine derdini açmak {allg}
sein Herz ausschütten {allg} derdini açmak {allg}
sein Herz ausschütten {allg} içini dökmek {allg}
sein Herz verschenken {allg} birisine gönül bağlamak {allg}
sein Inkognito lüften {allg} gerçek kimliğini açıklamak {allg}
sein Inkognito wahren {allg} gerçek kimliğini gizlemek {allg}
sein Jawort geben {allg} birisi ile evlenmeye razı olmak {allg}
sein Jawort geben {allg} evliliği kabul etmek {allg}
sein Land verlassen {allg} terki diyar etmek {allg}
sein lassen {allg} artık yapmamak {allg}
sein lassen {allg} bırakmak {allg}
sein lassen {v} bırakmak {fi}
sein lassen {v} terk etmek {fi}
sein lassen {v} yapmamak {fi}
sein Leben beschließen {allg} ölmek {allg}
sein Leben beschließen {allg} vefat etmek {allg}
sein Leben hängt an einem Zwirnsfaden {allg} hayatı bir pamuk ipliğine bağlı {allg}
sein Leben riskieren {allg} hayatını tehlikeye atmak {allg}
sein Leben wagen {allg} hayatını tehlikeye atmak {allg}
sein Leid klagen {allg} dertleşmek {allg}
sein letztes Hemd hergeben {allg} varını yoğunu vermek {allg}
sein Möglichstes tun {v} elinden geleni yapmak {fi}
sein Mütchen an jdm kühlen {allg} hıncını birisinden çıkarmak {allg}
Sein oder Nichtsein {allg} olmak ya da olmamak {allg}
Indirekte Treffer
ab sein {allg} kopmak {allg}
ab sein {allg} düşmek {allg}
ab sein {allg} ayrılmak {allg}
abgebrannt sein {v} züğürt olmak {fi}
abgebrannt sein {v} meteliksiz olmak {fi}
abgeneigt sein {allg} birisinden hoşlanmamak {allg}
abgeneigt sein {v} soğuk bakmak {fi}
abgeneigt sein {allg} bir şeyden hoşlanmamak {allg}
abgeneigt sein {v} isteksiz olmak {fi}
abgespannt sein {allg} kafası karışmak {allg}
Abhängig sein {v} bağımlı olmak {fi}
Abhängig sein {v} müptela olmak {fi}
abhoh sein {allg} iyi gözle bakmamak {allg}
abhoh sein {allg} birisini veya bir şeyi çekememek {allg}
abhoh sein {allg} müsait olmamak {allg}
abkömmlich sein {allg} zamanı olmak {allg}
abkömmlich sein {allg} vakti olmak {allg}
abonniert sein auf {v} bir şeye abone olmak {fi}
aktiv sein {allg} aktif olmak {allg}
aktiv sein {allg} [mil.]faal hizmette olmak {allg}
aktiv sein {allg} etkin olmak {allg}
aktiv sein {allg} etkimek {allg}
alle sein {allg} bitmek {allg}
alle sein {allg} tükenmek {allg}
allein sein {allg} yalnız kalmak {allg}
allein sein {allg} baş başa kalmak {allg}
allgemeines Gespräch sein {allg} herkesin dilinde olmak {allg}
allgemeines Gespräch sein {allg} dillere destan olmak {allg}
als Diener tätig sein {allg} hizmetçilik etmek {allg}
am Ruder sein {allg} iktidarda olmak {allg}
an der Macht sein {allg} iktidarda olmak {allg}
an der Reihe sein {v} sırası gelmek {fi}
angebracht sein {allg} iyi durmak {allg}
angebracht sein {allg} yerinde olmak {allg}
angebracht sein {allg} yakışmak {allg}
angebracht sein {allg} uymak {allg}
angehaucht sein {allg} bir şeyden bir miktar sahip olmak {allg}
angekreidet sein {allg} borç içinde yüzmek {allg}
angekreidet sein {allg} epeyce borcu olmak {allg}
angelegen sein lassen {allg} boynunun borcu olmak {allg}
angespannt sein {allg} meraklı olmak {allg}
angespannt sein {allg} merakla beklemek {allg}
angetrunken sein {v} az içki içmiş olmak {fi}
angetrunken sein {v} çakırkeyf olmak {fi}
angewiesen sein {allg} bir şeye muhtaç olmak {allg}
angewiesen sein {allg} bağlı olmak {allg}
angewiesen sein auf {allg} birisine veya bir şeye bağlı olmak {allg}
angewiesen sein auf {allg} bağımlı olmak {allg}
angewiesen sein auf {allg} tabi olmak {allg}
angewiesen sein auf {allg} birisine veya bir şeye muhtaç olmak {allg}
angezeigt sein {allg} icap etmek {allg}
angezeigt sein {allg} gerekmek {allg}
ans Herz gewachsen sein {allg} kalbini fethetmiş olmak {allg}
ansässig sein {allg} oturmak {allg}
ansässig sein {allg} ikamet etmek {allg}
anspruchslos sein {allg} yetinmek {allg}
anspruchslos sein {allg} kanaat etmek {allg}
Anwärter sein auf {allg} namzet olmak {allg}
Anwärter sein auf {allg} bir şeye aday olmak {allg}
arm wie eine Kirchenmaus sein {allg} son derece yoksul olmak {allg}
artig sein {v} uslanmak {fi}
auf Achse sein {v} yolda olmak {fi}
auf Besuch sein {allg} misafirlikte olmak {allg}
auf dem Damm sein {allg} turp gibi sağlam olmak {allg}
auf dem Damm sein {allg} sıhhatli ve neşeli olmak {allg}
auf dem Damm sein {allg} sağlığı yerinde olmak {allg}
auf dem Holzweg sein {allg} yanlış kapı çalmak {allg}
auf dem Holzweg sein {allg} yanılmak {allg}
auf dem Holzweg sein {allg} yanlış yolda olmak {allg}
auf dem Holzweg sein {allg} yanlış yola sapmak {allg}
auf dem Laufenden sein {allg} sürekli olarak bilgisi olmak {allg}
auf dem Markt zu haben sein {allg} piyasada bulunmak {allg}
auf dem Markt zu haben sein {allg} piyasada bulunur {allg}
auf dem Null angekommen sein {allg} asgari seviyeye inmiş olmak {allg}
auf dem Ohr taub sein {allg} duymazlıktan gelmek {allg}
auf dem Posten sein {allg} sıhhatli olmak {allg}
auf dem Posten sein {allg} hazır olmak {allg}
auf dem Posten sein {allg} tetikte olmak {allg}
auf dem richtigen Weg sein {allg} doğru yolda olmak {allg}
auf dem Sprung sein {allg} kalkıp gitmeğe hazır olmak {allg}